“Çiftçiler tarlayı bir daha, bir daha sürerler,
Toprağa tohumu bir daha, bir daha atarlar,
Gök bir daha, bir daha yağmur gönderir.

İnsanlar umutla sürer tarlayı,
İnsanlar umutla tohum atarlar,
İnsanlar denize umutla giderler …”

Verilen her emri yerine getirmeye hazır genç çiftçiler, başkanının gözlerinin içine saygıyla, hayranlıkla bakıyorlardı. Sanki karşılarında boz yeleli, çelik zırhlı, kartal bakışlı kahraman Manas duruyordu, onlar da onun sadık savaşçılarıydılar. Sanki ellerinde kalkan, bellerinde kılıçlan vardı. Yiğit Manas’ın güven bağladığı, görev beklediği askerler kimlermiş, görelim:

Gözüpek askerlerin birincisi, yiğit Sultanmurat‘tı. Yaşı en büyük değilse bile on beşini süren Sultanmurat. Akıllılığı, yürekliliği dolayısıyla komutanlığa atanan, Bekbay’ın oğlu Sultanmurat. Babaların en iyisi olan babası uzak ellerde büyük savaştaydı şimdi. Savaş atı Çabdar‘ı oğluna, Sultanmurat’a bırakmıştı. Sultanmurat’ın bir de küçük kardeşi vardı. Hacımurat … Arada bir canını sıksa
da severdi Hacımurat’ı. Gülümsemesi bütün kızlarınkinden daha güzel olan Mirzagül’ü. Boyu Türkistan selvisi gibi uzun, yüzü kar gibi ak, gözleri karanlık gecede yanan kır ateşi gibi parlak Mirzagül’ü…

Gözüpek askerlerin ikincisi, yiğit Anatay’dı. Birliğin yaşça en büyüğü, on altısını süren Anatay. Boyca değilse de hiçbirinden hiçbir konuda geri kalmayan Anatay. Boyunun eksikliğine karşılık en büyük gücü vermişti Tanrı ona. Yiğitlere yaraşır bir de atı vardı; adı Oktoru, yani doru ok. Anatay’ın babası ise ötekilerinki gibi büyük savaşta, uzak ellerde askerdi. Anatay da gizli gizli aynı güzeli, Mirzagül kızı severdi. Ay yüzlü Mirzagül’ü. Sevgilisinin bir öpücüğü için neler vermezdi…

Askerlerin üçüncüsü, sevimli Erkinbek‘ti, yiğit Erkinbek. Ailesinin en büyük oğlu. İyi, güvenilir arkadaş. Üzgün üzgün iç çeker, kimseye göstermeden ağlardı. Çünkü babası uzak ellerde, Moskova savunmasında kahramanca ölmüştü. Yiğitlere yaraşır bir de savaş atı vardı Erkinbek’in, adı Akbaypakkülük, yanı ak dolaklı küheylan.

Dördüncü yiğit Ergeş’ti, kahraman Ergeş. İyi dost, iyi arkadaş. Yaşı on beş. Düşüncelerini çekinmeden savunur, her tartışmaya girerdi. Çalışmaya gelince güvenebilirdiniz ona. Ergeş’in babası da uzak ellerde, büyük savaştaydı. Atı bir yiğide yaraşırdı doğrusu, adı Altınuyak, yani altın toynak.

Yiğitlerin arasında bir de beşincisi vardı, yiğit Kubatkul. O da on beşinde, o da ailesinin en büyük oğlu. Onun babası da o uzak ellerde, aynı büyük savaşta, Beyaz Rus ormanlarında ölmüştü. Yorulmak bilmez bir emekçiydi Kubatkul. Bütün yiğitler gibi savaş atı Cibekcala‘yı yani ipek yeleyi çok severdi.

Tınaliyev’in karşısında omuzları dik, ince boyunlarının zor taşıdığı başları dik duran beş yiğit bunlardı işte. Atları ise hemen arkalarındaydı. Uzak Aksay ovasına vardıklarında çifte kulaklı pulluklara dörder dörder koşulacaklardı, kerpiç yemliğin önünde dizilmiş duran yirmi arık beygir…

Karlar kalkar kalkmaz varacaklardı Aksay’a, tarla sürmeye Aksay’a!
Toprak uyanır uyanmaz gideceklerdi Aksay’a, çift sürmeye Aksay’a!

Fakat henüz kar kalkmamıştı, toprakta kalın bir örtüydü kar.
Ancak o günler yaklaşıyor, her şey o günlere gidiyordu…”

erken gelen turnalar

Adı: Erken Gelen Turnalar
Kırgız Türkçesindeki Adı:Эрте келген турналар (Erte Kelgen Turnalar)
Özgün Adı: Ранние журавли
Yönetmen: Bolotbek Şamşıyev
Yazan: Cengiz Aytmatov, Bolotbek Şamşıyev
Öykü: Cengiz Aytmatov (Ранние журавли, 1975)
Oyuncular: Emil Boronçiyev (Süleyman Murat), Suymenkul Çokmorov (Baba), Gülsara Hacıbekova (Anne), Hasan Abdurrahimov (Hacı Murat), Suytay Şamşıyeva (Bacı), Altınay Abdiyeva (Bacı), Akıl Kulambayev, B. Kaltayev (Çekiş), S. Camanov (Cumali), Mirzagül Kendirbayeva (Nurgül), Talgat Camanakov (Erkinbek)
Görüntü Yönetmeni: Sergey Taraskin
Müzik: Aleksandır Knayfel
Ses: Aliekber Hasanzade
Kurgu: G. Subliyeva, V. Çeçulina
Dili: Rusça
Yapım: 1979  –  Kırgızistan SSCB
Tür: Kurmaca
Süre: 89’12”
Telif Hakları: Mosfilm-Lenfilm-Kırgızfilm

ERKEN GELEN TURNALAR 1979

Önceki İçerikOrmanda Bir Adam Öldürülür
Sonraki İçerikSınırlarda Yaşayanlar
" Yazacaksınız, yanılgı nerdedir, doğrusu ne olabilir; tartışacağız, iyisini elbirliğiyle araştıracağız. Hadi, hazır mısınız? Ben hazırım, ne eleştirmekten korkarım, ne eleştirilmekten; üstelik o çok sevdiğim kusurumu hâlâ düzeltemedim: Fena halde doğru söylerim!.” Atilla ilhan (1925-2005)

Yorum

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen adınızı buraya giriniz