Ertem Göreç, çocuklarının eğitimi için Bursa’dan İstanbul’a göçen ailesinin, iki erkek çocuğundan küçüğü. İstanbul’a geldikten sonra Galatasaray basketbol takımında ve Türk Milli Basketbol Takımında oynayan Ertem Göreç, Kabataş Lisesinde okurken “sinemanın mutfağı” diye bilinen kurgu ile tanıştı. Kurgunun anlam yaratma gücü, değişimin büyüsü ilgisini çekti. Yeşilçam’ın o dönemki usta kurgucusu Orhan Atadeniz’in yanında, onun yardımcısı olarak mesleğe ilk adımını atdı.

Turgut Demirağ’ın, 1949 yılında yapımcısı olduğu, yönettiği “Fato: Ya İstiklâl Ya Ölüm!” onun ilk kurguladığı kurmaca oldu. Uğraşısının ilk on yılında kurgunun yanı sıra belli yönetmenlerin çekimlerine katıldı, kurmacanın yaratılış evrelerinde çalıştı.

Ertem Göreç’in kurguyu önceleyen sinema ilgisi, Türk Sinemasının oluşmasında büyük emekleri, duyarlı çabaları ile “usta” diye anılan Lütfi Ömer Akad’ın övgülerini Kazandı. “Usta”, büyük bir içtenliknen, yolun başındaki Ertem Göreç’in kurgu bilgisini, tartım duygusunu hayranlıkla öne çıkardı. Alim Şerif Onaran’ın betik olarak yayınladığı söyleşisinde, Ertem Göreç’in kurgucu olarak Türk Sinemasına katkısının altını çizdi:

“… “Kara Talih”te şöyle bir şey oldu: Ertem Göreç, kurgu yapmakta idi, o sırada. Ben şöyle bir resim çektim: Bir doğum var… Lale Oraloğlu doğum yapıyor. Turgut Ören’e dedim ki, “Ampulü alalım, çıplak ampulü, o sancıyla beraber, sen bana öyle yap ki, ampul aydınlığı genişlesin… genişlesin… ve ekran bembeyaz kalsın!” “Peki ” dedi ve çekimi çok güzel gerçekleştirdi.

-Yani ışık çoğaldıkça beyaz oluyor.-

Beyaz oluyor. Kenarda dönen şeyini tuttu, yavaşça parmağıyla… Böyle bastırdıkça tabi pozu azaldı makinenin, böylece ekran bembeyaz oldu. Böyle bir çekim… Tek başına ampul… Ondan sonraki sahnede beyaz çocuk bezlerinden giriş yapıp… Çocuk… Yani çocuk doğumu…

-Yani bir çeşit bindirim yapıyorsunuz. Bir nevi bindirme, eşyayla bindirme…

Şimdi Lale Oraloğlu’nun sancıları var… bir ampul var… birdenbire beyazlaşıyor… zamanla… bir de beyaz çamaşırlardan çocuğa… Ben bulunmadım kurgunun belli bir kısmında. Ertem kurguyu yaparken böyle bir resim görmüş… Bir ampul, bir bilmem ne filan. Düşünmüş, taşınmış ve senaryoda gerekli yerine koyuvermiş kurguda. İşte yaratıcı kurgu dediğimiz bu.

Ben bununla ilk defa Ertem Göreç’le karşılaştım. Ertem Göreç benim ne yapmak istediğimi anlamış eline geçen parçalardan; ve almış yerine koymuş. Kendiliğinden bunu yapmış olması, ondaki kabiliyeti gösteriyor. Senaryoda yazılı değil… Şurada şöyle yapılacak diye.

-Nasıl tahmin etmiş o beyazdan? Ha, demiş ki beyaz çamaşır geliyor… Beyaz olunca böyle… Burdadır yeri diye… İki beyazı yakıştırmış birbirine.

Bir yerde… İşte yaratıcı kurgu bu. İlk defa yaratıcı kurguyla karşılaşıyordum, Ertem Göreç’in kişiliğinde.”

Türk sinemasının orta dönemlerinde, Ertem Göreç’in, güçlü katkısını kavramasıyla kurgu, daha etkin olarak uyulanmaya başlandı. Buna karşın, Ertem Göreç, sinema yapıtının, bir çok katmanın uyumu olduğunu, yaşadığı deneyimlerle öğrendi. “Türk Sinemasının en kötü filmi oldu” diyecek denli gerçekçi bakışla yerdiği, 1960 yılında çektiği ilk kurmacası Kanlı Sevda ile yönetmenlik yaşamına başladı.

Altmışlı yıllar boyunca, on yıla kırk kurmaca sığdırdı. Karalıkta Uyananlar, Yiğit Yaralı Olur, Dağlar Şahini, Haşhaş Sabahsız Geceler gibi Türk toplumunu doğrudan ilgilendiren, gerçek konuları temel alan yaklaşımla kurmacalar oluşturdu.

Bağdat Hırsızı, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Binbir Gece Masalları gibi söylencelerden derlenmiş, sözlü gelenekten gelen öyküleri, oyunlaştırarak Türk sinema izleyicisiyle buluşturdu. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, bu türün Türkiye’deki ilk örneği diye bilinmektedir.

Krallar Ölmez, Ölüm Dönemeci, Sahtekar, Kanun Benim, İki Bin Yılın Sevgilisi, Sahipsizler Tövbekar gibi halkın ilgisini çeken, onların hoşça vakit geçirmesini sağlayan türden yapıtları yönetti. Sinemanın izleyici için yapılmasını savundu, Yeşilçam filmlerini “Türk sinemasının” temeli olarak gördü. Tecim amaçlı pek çok kurmacayı da bu savının içerisine ekleyerek, doksan yıllık ömrüne sığdırdığı yüze yakın yapıtı Türk Sinemasına kalıt bıraktı.

Belleklerde, “Yaşam Boyu Onur” ödülü aldığı film şenliğinde yaptığı konuşmayla derin izler bırakan Ertem Göreç, “Türk Sineması” kavramını yeniden tanımlanmaya çalışan, yabancı sinema yandaşlarını, kesin ve açık bir dille eleştirdi. Seksenli yılların başından beri değişen, dayatılan küresel değerlerle dönüşenlerin, kullanıma sokmaya çalıştığı zorlama tanımlamaya karşı durdu. Ulusötesi kesimin tepkisiyle karşılaştı, kötücül bir baskıyla değersizleştirilmeye çalışıldı.

Türk Sinemasının üretken aydını Ertem Göreç, güldürüden, yıldız kurmacalarına değin, konuları geniş yelpazeye serpilmiş onca kurmacada sergilediği ustalığını, dirençli duruşunu ömrünün sonuna dek sürdürdü.

Bursa’da, 19 Aralık 1931 yılında başlayan yaşamı, 12 Mart 2021 yılında, İstanbul’da, yaşlılık sürecini geçirdiği huzurevinde son buldu.

Ede Kitap

Yorum

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen adınızı buraya giriniz