İlk Çekim, İlk Heyecan…

Özenle, birçok kez değiştirilip sil baştan yazılan senaryo sonunda hazır, sıra çekimlerde… Çekim için gereken her şey önceden konuşuldu, filmin çekileceği mekân kararlaştırıldı, oyuncular bulundu, filmde kullanılacak eşyalar bir şekilde temin edildi. Kısacası hazırlıklar büyük ölçüde tamamlandı. Ama hala da büyük bir eksiklik vardı. Filmin ana karakteri bir köpekti. Çekim günü yaklaşmasına rağmen hala filmde oynayabilecek bir köpek bulunamamıştı. En nihayetinde “Tarçın” isimli bir köpek çıktı karşımıza ve filmde oynaması için sahibinden de izin koparıldı. Her şey tamam gibi görünüyordu. Hangimiz bilebilirdik ki sevimli mi sevimli bir köpek olan “Tarçın’ın çekimler boyunca tabiri caizse başımızın tatlı belası olacağını?
Günler geçti, çekim günü gelip çatmıştı. Herkes heyecanlıydı, herkes hevesli… Film apartman boşluğunda geçen bir hikâyeyi konu alıyordu. Evin içinde çekim sahnelerinin olmamasından dolayı filme uygun bir ev bulmakta pek zorlanmamıştık. Öğrenci evinde kalan arkadaşlarımıza evlerini çekim için kullanıp kullanamayacağımızı sorduk, sağ olsunlar onlar da izin verdiler. Sanırım başlarına geleceklerden habersiz olan bu arkadaşların kararlarında evin içinde çekimin olmayacağına dair verdiğimiz ufak bilgi oldukça etkili oldu.

Tarçın…

Kararlaştırıldığı üzere takımlar toplandı, çekimin yapılacağı eve gitmek üzere buluşulup yola çıkıldı. Altı kişi olduğumuz çekim ekibimize artık yeni bir üye daha dâhil olmuştu “Tarçın”… Daha yolda arabada gelirken arabayı kusma girişimleriyle sık sık durdurmamıza neden olan bu sevimli köpek çekimlerin sanıldığı kadar kolay geçmeyeceğinin işaretini daha günün başından belli eder gibiydi. Dura dura geldiğimiz kısa yolculuğun sonunda artık eve varmıştık. Ekipmanları hazırlamak için eve girecektik ki filmin ana karakteri Tarçın’ı çekimin yapılması için evlerini kullanmamıza izin veren arkadaşlara söylemeyi unuttuğumuzu fark ettik. Bu aslında küçümsenemeyecek kadar önemli bir ayrıntıydı çünkü filmimize destek olan bu arkadaşlardan bir tanesi hem köpekten korkuyor hem de fazlasıyla temizliğe dikkat ediyordu. Yoğun çabalarımız ve Tarçın’ın davranışlarına yönelik verdiğimiz birkaç söz sonucunda arkadaşı ikna ettik.
Bu sinemasalı gençleri olarak başladığımız ilk projeydi, ilk kez birlikte bir iş yapıyorduk ve gördük ki çalışırken aynı zamanda eğlene de biliyoruz. Bu çok önemliydi ortamın verdiği rahatlıkla daha da bir şevkle başladık çalışmaya… İlk önce hava kararmadan güneş ışığından faydalanabilmek adına dışarıda olan çekimleri tamamladık. Tarçın’a istediğimiz hareketleri yaptırabilmek için yaptığımız türlü türlü numaralar işe yaramıştı ve dışarıdaki sahneler başarıyla, kolayca çekilmişti. Sıra iç sahnelerdeydi artık. Elimizdeki imkânların yeterli olmadığı durumlarda sorunları çözebilmek için neler yapabileceğimiz konusunda hayal gücümüzün sınırlarını zorluyorduk. İşte bu zorlamanın sonucu olarak sorunlara çözüm getirebilecek nitelikte yeni imkânlar geliştirmiştik. Alışveriş merkezinden ödünç aldığımız alışveriş arabasını kamera hareketlerinde kullanmamız, apartmanın otomatik olarak yanıp sönen ışığına siyah çöp poşetini bantla tutturarak çare aramamız, fotoğraf makinesinin flaşını şimşek ışığı olarak kullanmamız bunlardan bazılarıydı… Ortamdaki bu küçük sorunları da hallettikten sonra çekimlere devam ettik ama artık saat ilerlemişti ve geçen zaman boyunca yaptığımız çekimler Tarçın’ı oldukça zorluyordu. Tarçın sıkılmıştı artık neredeyse yapmasını istediğimiz her şeyin tersini yapıyordu. Ve işte yine ortaya çözülmesi gereken yeni bir sorun çıkmıştı. Çözümü ise marketten aldığımız birkaç yiyecekte bulduk. Bir kaç tat denemesinin ardından Tarçın’ın çikolatayı sevdiğini fark ettik. Tarçın’ın istediğimiz şekilde davranabilmesi için kamera arkasında evini kullandığımız arkadaşlarda dâhil dokuz kişi elimizde çikolatalarla şekilden şekle giriyor, bulunduğumuz durumdan dolayı bazen kahkahalara boğuluyor bazen ise Tarçın’ın bizi dinlemeyişi üzerine isyan edecek duruma geliyorduk. Dakikalar geçtikçe elimizdeki çikolatalar da işlevini yitirdi. Tarçın artık çikolataya doyduğundan olsa gerek çikolataları önemsemiyor hatta yaramazlıklarını daha da arttırıp fırsatını bulduğunda çekimi gerçekleştirdiğimiz apartman boşluğundan eve kaçıyordu. Bu durum evin sahibi arkadaşımız ve Tarçın arasında gülümseten görüntüler oluşturmaktaydı.

Çekimlere ara vermekten başka şansımız yoktu

Hepimiz için farklı bir gündü, bu işlerin sanıldığı kadar da kolay olmadığını anlamıştık. Kalan sahneleri çekmeye devam ettiğimiz sırada aniden elektrikler kesildi. Bu kadar da talihsiz olamazdık! Elektrik arıza hattına açtığımız telefon sonucunda kesintinin 1 saat süreceğini öğrendik. Çekimlere ara vermekten başka şansımız yoktu. O hareketli çekim ortamından bir anda mumlar ile aydınlanan karanlık ve sakin bir ortama geçmiştik. İşte o zaman yorulduğumuzun farkına vardık elektriğin gelmesini beklerken pişirdiğimiz Türk kahvelerini yudumlayarak bir yandan da dinleniyorduk. Bu kesinti en çok da Tarçın’ın işine gelmişti tabii ki… Işıklar geldiğinde fark ettik ki Tarçın yine rahat durmamış ve yattığı koltuğun üzerine kaçırmıştı. Evin sahibi arkadaşımız yaşadığı şoktan sonra çamaşır suyuna sarılmış, halıları falan kaldırıp temizliğe çoktan girişmişti.
Biz ise elektriğin kesilmesiyle ara verdiğimiz çekimlere yeniden başlamıştık. Artık saat bir hayli ilerlemişti. Bir yandan filmin sahnelerini bitirmeye çalışırken bir yandan ne yaptığımızı merak ederek yanımıza gelen komşulara ne yaptığımızı açıklıyorduk. İçlerinden biri sesleri duyunca dairesinin bulunduğu kattan aşağı bakmış, spot ışıkları nedeniyle gelen ışığı, rol gereği takım elbise giyen oyuncu arkadaşları ve kalabalığı görünce cenaze olduğunu sanmış. Telaşla bize seslenen komşu teyzenin sorduğu “Cenaze mi var? Sorusuna yanıt olarak kısa film çektiğimizi söylediğimizde yüzünde oluşan şaşkınlık ifadesi çekim boyunca unutamadığımız anlardan.

Öğrenilecek Çok Şey Var…

TRT’de görev yapan Sinemasalı ailesinin daimi üyesi Uğray abiye gidip filmi ithaf ettiğimiz Ferzan Ali Aygen’i oynaması için, ricada bulunduk. Sağ olsun o da ikiletmeden bize destek oldu ve oynamayı kabul etti. Uğray Abinin sahnelerini diğer sahnelerden ayıran özellik karda çekilme gerekliliğiydi. Uğray abinin çekimlerine karlar erimede bir an önce başlanmalıydı. Bu nedenle apar topar topladık ekibi ertesi gün çekim yapmak için anlaştık.
Ankara’nın soğuk, karlı bir pazar sabahıydı. İlk çekimlere denk geldiği için bu sahne de oldukça amatördük üstelik. Eksik çoktu dolayısıyla da hata fazla… Her seferinde tekrar tekrar çekmek zorunda kaldık çoğu planı… Kar yağışı da soğuk havaya eklenince daha bir zorlaştı çekim bizim için. Sanıldığı kadar kolay olmadığını en çok o gün anlamıştık. O kadar çok üşümüştük ki Ahmet arkadaşımız ortamdaki havayı değiştirmeye çalışmak için telefonundan Ankara havalarından bir şarkı çalıp başladı oynamaya… Ahmet’in oynaması ile kendimize geldik, ortamdaki soğuk hava sıcak samimi bir havayla yerini değiştirdi. Yaklaşık beş buçuk, altı saatlik çekimi hatalarımızı, neleri yapıp neleri yapmamamız gerektiğini en önemlisi de “öğrenilecek çok şeyimiz olduğunu” anlayarak tamamladık.

Tarçın’dan Vili’ye…

Karlı bir Ankara gününde ilk çekimler bitmişti. Yoğun kar yağışı altında dizlerimiz titreye titreye çektiğimiz ilk görüntüler hazırdı. Daha sonra filmin ana karakterini canlandıran ve aynı zamanda filmimizin de yapımcılığını üstlenen Bekir arkadaşımız ve rol arkadaşı “Tarçın” ile ikinci çekimleri de zor olsa da tamamlamıştık. Zorlu geçen karlı sahnelerin ardından evde çekilen sahneler Tarçın detayını saymazsak eğer, dış sahnelere göre oldukça kolay geçmişti en azından biz çektiğimiz görüntüleri izleyene kadar öyle sanıyorduk. Çekim esnasında oldukça yorulan “Tarçın” ne dersek tersini yapmış, açıkça söylemek gerekirse Bekir arkadaşımızın canlandırdığı sahnelerde de pek başarılı olamamıştık. Büyük bir hevesle çektiğimiz görüntüler, mantık hatalarını da görünce tam bir hayal kırıklığına yerini bırakmıştı. Çekim yaptığımız ev sahibi arkadaşlarımızla yeni çekim günü için anlaşmış, en büyük sıkıntımız olan araba sorununu da çözmüştük. Yani yeni çekim için çoğu şey hazırdı. Ama çekilen görüntülerin tekrar çekilmesi gerekiyordu. Üstelik Bekir’in çekim günü önemli bir işi çıktı ve çekime katılamayacağı belli oldu. “Tarçın” ise ilk çekimlerdeki gibi bizi yine uğraştırır sözümüzü dinlemez ise işimiz yine çok zor olacaktı. Bu çekiminde başarısız olma olasılığı oldukça yüksekti. Bu sorunları çözmek için bazı değişikliklere ihtiyaç vardı bu nedenler buluşup, konuşmaya karar verdik.

Altı kişi başladık düşünmeye…

İlk sorun Bekir’in yerine bu rolü üstlenecek yeni birini bulmaktı. Altı kişi başladık düşünmeye… Telefonlar çıkarıldı telefon rehberinde isimlere bir yandan bakılırken bir yandan da bazı özellikler aranmaya başlandı. Hem filmdeki karaktere uygun bir görünüş, bu rolü yapabilecek bir yetenek ve bize ayıracak vakti olan biri olmalıydı bu kişi. Kim olabilir diye zihin fırtınası yaparken tiyatroyla ilgilenen bir arkadaşımın izlediğim bir oyunu geldi aklıma. Filmdeki karakterimize her şeyi ile uyan bir oyuncu vardı içinde. Bu fikrimden filmimizin sanat yönetmenliğini yapan Damla’ya bahsettim anında o da birçok kitapçıda asılı olan tiyatro oyunlarının afişinin bulunduğunu söyleyerek bizi afişe götürdü. Hepimiz hem fikirdik filmdeki karakteri Hakan Bey’in canlandırması gerektiğine. Hemen telefona sarıldık ve arkadaşımıza Hakan Bey’in bizim filmde oynama ihtimalini sorduk. Cevap olumlu gelince telefon numarasını aldık ve aradık. Bize yardımcı olabileceğini söyledi ve artık ilk sorun çözülmüştü. Üstelik ilk çekimlere göre daha avantajlıydık tiyatro ile ilgilenen biri bizimle filmde oynamayı kabul etmişti.
Sıra gelmişti diğer soruna Tarçın… Tarçın bizim için önemli bir sorundu çünkü filmin olmazsa olmazıydı. Senaryodan köpek detayını çıkarmanın dışında yapılacak diğer şey Tarçın değişecek yerine başka bir köpek bulunmasıydı. Fikir güzeldi ama yeni bir köpek bulmak gerekiyordu. Biraz zaman geçince aslında bu fikrin ne kadar da zor olduğunu fark ettik. Çünkü etrafımızda ki insanlar bizim gibi öğrenciydi ve çoğu yurtta kalıyordu bu nedenle köpek beslemek bir yana kendilerine bile bakmakta zorlanan insanlarla birlikteydik. O kadar çaresiz kaldık ki bir ara köpeği senaryodan çıkarmaya karar verdik baktık olmuyor yerine başka hayvan alternatifleri aramaya başladık. Yapabileceğimiz en mantıklı hareket veterinerlik bölümünde okuyan olan arkadaşlara sormaktı. Sonunda bir köpek bulundu. Bu seferki kahramanımızın adı Vili. Vili özel eğitim almış akıllı bir köpekti. Sözümüzü dinliyor dediklerimizi harfi harfine gerçekleştiriyordu. Vili ile tek sıkıntı sahibinin çalışma saatleri dolayısıyla sahibinin bizimle gelmemesi ve Vili’nin bizimle geçirmesi için izin verdiği süreydi. Ve çekim günü geldi çattı artık yeni bir oyuncu ve yeni bir köpek dostumuz vardı.

Hayal Kırıklığı…

Her şeyi hazırlamıştık. Ev, köpek ve oyuncu sorunlarımızı çözmüş sabahın erken saatlerinde çekim için yola koyulmuştuk. Dışarıdaki ışıktan yararlanabilmek için İlk olarak gündüz sahnelerini çekmeye başladık. Apartman yöneticisine dış çekimleri yaparken bir aksilik çıkmaması için çekim yapıp yapamayacağımızı sorduk o da apartman ismini görüntülememek şartı ile kabul etti. Saatler ilerledi, her şey yolunda gidiyordu. Sıra geldi iç mekân çekimlerine artık akşam olmuştu. Sıradaki sahne apartman boşluğunda geçiyordu. Heyecanla başladık seti kurmaya. Hem eğleniyor hem işimizi yapıyorduk. Oyunculuğu ile işimizi kolaylaştıran Hakan Bey’in da rahatlığıyla daha sıcak bir ortam oluşmuştu.
Sona çok yaklaştık diye düşünürken o ayak sesleri duyulmaya başladı. Merdivenlere baktığımızda dışarıdan yeni gelmekte olan yönetici hanımefendiyi gördük. Görünüşe göre sinirli gibiydi. Merdivenleri ağır ağır çıkarken bir yandan da bizleri inceliyordu. Yanımıza yaklaştı, belirgin bir alkol kokusu vardı. “Ne yapıyorsunuz burada?” sorusunu yöneltti. Çekim yapıyoruz cümlesini bitirmeden başladı bağırmaya…”Dursun! “Dursun da kim diye düşünmeye başladıktan sonra gün boyunca bizimle iletişimde olan apartman görevlisi olduğunu gelindiğinde ancak anlamıştık.

“Çek çek! bir de bu görünüşten çek!“

Yönetici hanım bizim burada ne yaptığımız sorunu Dursun Bey’e de yöneltti. Ama açıklamaları yine dinlemeden hanımefendi cep telefonun sarıldı ve başladı teker teker fotoğrafımızı çekmeye… O anki şaşkınlığımızın fotoğrafıydı bu. Adın ne sesin sorusu ve ardından gelen cep telefonunun kamerasının ışık sesi… Kimimiz çekme diyerek yüzünün kapatırken şaşkınlıkla, tabi ki aramızda değişik tepkilerde bulunanlarımızda vardı. Bekir arkadaşımız poz verdi mesela fotoğrafa, yönetici hanım fotoğraf çekerken sinirle, Bekir rahat bir tavırla “Çek çek! bir de bu görünüşten çek!“ diye pozlar veriyordu. Polis çağıracağım gibi cümleler yöneticinin ses tonu ile de birleşince apartman sakinlerin de de tabi ki bir merak oluştu. Suat arkadaşımız daha fazla bu duruma dayanamadı ve “Hadi gidelim polise ben sizden şikâyetçiyim” dedi. Fotoğraflarımızı da “zorla” çektiğinden aramızda hukuk okuyan arkadaşımız bahsedince yönetici hanım dairesine dönmeyi tercih etti.
Sonuç belliydi bugünkü çekimde başarısız olmuştu, hayır aslında her şey güzel olmuştu ama devamını çekemedikten sonra bu görüntülerin hiçbir manası yoktu. Işık vs. takımları toparlayıp evin içine girmek zorunda kaldık. Hem şaşkındık, hem sinirli… Haksızlığa uğramıştık. Dakikalar ilerledikçe bu sinir yerini kahkaha krizlerine bıraktı. Acaba yönetici hanımın çektiği fotoğraflardaki surat ifadelerimiz nasıldı? Bu sorunun cevabını düşünmek ve olaya verdiğimiz tepkileri konuşmak bizi çok güldürüyordu. Suat’ın olay esnasında kamerayı kayıtta bıraktığını öğrenince gülücükler yerini kahkahalara bıraktı. Bu unutulmaz anın elimizde artık hatırası bile vardı.

Polis çağıracak kaçın!

Ve derken kapı çaldı. Gelen apartman görevlisi Dursun Amca idi.- “Polis çağıracak kaçın!” diye bizi uyarmaya gelmişti. Bu uyarıyı pek de dikkate almadan oturmaya devam ettik. Bir türlü çekimleri tamamlamak nasip olmuyordu. Yeni bir ev bulmak gerekiyordu. Vili’yi bir daha çekim için almak, neredeyse imkânsızdı bir kereliğine izin almıştık. Yeni bir köpek de lazımdı tekrar bize… Oyuncu Beyefendi köpek bulabileceğini söyledi. Anında gözlerimizin sönen ışıltısı yerine geldi. Yeni bir ev de bulmak gerekti tek sorun mekândı artık, ama oda çözülemeyecek bir sorun değildi. Böylece film için iki oyuncu, iki ev, üç köpek değiştirmiş olacaktık. Suat’ın aklına yeni fikir gelmişti. Bir kısa filmi nasıl çekemediğimizin çekelim diye bir fikir attı ortaya. Bu esprisine güldük geçtik ama hayır hayır Suat espri yapmıyor, ciddi ciddi bu fikri savunuyordu. Başarısız bir denemenin ardından yeni bir gün belirledik ve diğer çekimde hiçbir aksilik olmaması için her şeyi düşünerek hazırlandık. Tabi ilk iş yönetici desteğini almaktı çünkü artık iyi bir ders almıştık bu olaydan. Yönetici ile de kesin olarak konuştuktan sonra başladık yeni çekim gününü beklemeye…

Sonuca Bir Adım Kala…

Çekim günü Hakan Bey’in fotoğraf gezisi nedeniyle hafta içi bir güne ertelenmişti. Akşam altı gibi işitme engeliler öğretmenliği yapan Hakan Bey işten çıkıyordu bu nedenle çekim için bir akşam saatine sözleştik ve çekimler için kolları sıvadık. Her şey sorunsuz gitti başlardaki enerjimiz sonlara doğru yerini yorgunluğa bıraksa da o gece ki çekimi sorunsuz tamamladık.
Apartmandakiler oldukça sıcakkanlıydı ( Üst komşu bizlere şalgam bile ikram etti. ) ,yeni köpek dostumuz “Şasi” oldukça sakindi. Geç saatlere kadar süren çekimin özellikle gerilim sahnelerini çekerken; karanlık ortamın etkisiyle kimi zaman gerildik, bazen de aksilikler ile oldukça eğlendik. Saatler ilerledi sabahın ilk ışıklarıyla gündüz çekimine başlamak için sözleştik. Sabah beş de tekrar başladığımız gündüz çekimleri için vakit oldukça kısıtlıydı. Çünkü Hakan Bey işe yetişecekti büyük bir özveriyle bizimle geceden kalma yorgunluğuna rağmen oynamayı yine de kabul etmişti. Her şey çok iyi derken yağmaya başlayan yağmur ile yeni bir sorun ile karşı karşıya kaldık. Ama yapacak bir şey yoktu ve diğer çekimleri düşündüğümüzde yağmur çok da büyük bir sorun değildi. Ellerimizde şemsiyeler ile devam ettik çekim yapmaya.
İki günü birleştirmiş gibiydik, iki saatlik uyku ile ayakta dursak da hoşumuza gidiyordu bu tatlı yorgunluk. Başlarda hızla gerçekleşen çekim sabah mesai saatinin başlamasıyla apartman sakinlerinin kadraja sık sık girmesiyle ve bizlere ne yaptığımıza dair sorular sormasıyla birçok kez kesintiye uğradı. Apartman sakinlerinden bir tanesi hatta o kadar ilgilendi ki bizimle, uzun süre yanımızdan ayrılmadı. Bir yandan çekim yaparken bir yandan da yaptığımız işi ve senaryoyu soruları karşısında ona anlatmaya çalışıyorduk. Apartmandan çıkan apartman sakinlerinin köpekten korkmaları da şüphesiz ki aklımızda kalan unutulmaz anlardan…
Geriye Banu Hanım’ın çekim saatlerine programının uymaması nedeniyle Hakan Bey ile olan sahneleri kalıyordu. Çekimlerde bir aksilik olmaması için bu sefer her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüştük. Banu Hanım yerine son sahnede ekip arkadaşımız Damla’yı dublör olarak kullanmaya karar vermiştik, Banu Hanım’ın filmdeki kostümlerinden birini Damla’ya giydirdik ve sonunda bu çekimleri de tamamlamayı başardık.

Sorunsuz Bir Çekim…

Hakan Bey’in sahneleri tamamen hazır olmasa da oyuncumuz hazırdı. Sıra diğer oyuncuyu bulma çalışmalarına gelmişti. Banu Hanım uzun yıllar tiyatro ile ilgilenmiş, resim öğretmenliği yapan sanata gönül vermiş biriydi. Hakan Bey’inde “Deli Saçması” adlı tiyatro oyunundan rol arkadaşıydı. Kendisine filmimizde oynaması için teklif sunduğumuzda açıkçası pek bir umut taşımıyorduk. Seve seve destek olacağını söylediğinde yaşadığımız sevinç, küçük çocukların sevincinden farksızdı.
Çekim günü için sözleşmek bazı sağlık problemlerinden dolayı sıkıntılı olsa da sonunda bir gün kararlaştırıp çekim için buluşmayı başardık. Çekim yapmak için yeni bir ev bulmak o kadar zorlu bir süreç oldu ki, artık evin içinin nasıl olduğu ile ilgilenmiyor, sadece bir ev bulma telaşında etrafı araştırıyorduk. Sadece bir ev olması bizim için yeterliydi… Durum böyle olunca mekân da senaryoya uygun bazı değişikliklerin olması gerekiyordu. Etraftan topladığımız bazı nesneler ile başladık bulduğumuz evi değiştirmeye. Tabi ki bu pek de kolay olmadı. Eşyaların yerini değiştirmeden önce iyi bir temizlik yaptık (Camları sildik, evi süpürdük, tozları aldık…) çünkü bulduğumuz ev bir öğrenci eviydi. Sadece bir tane odası vardı salon hariç evin, istediğimiz görüntüyü verebilmek için başladık tüm eşyaları o odaya yığmaya. Küçük eşyaların sonrasında kanepenin, televizyonun da taşınması gerekince olay başka bir boyut kazandı. Odaya çeşitli eşyalardan dolayı artık giremez olmuştuk ve hala taşınması gereken çok fazla eşya vardı. Çözümü banyoyu da eşyalarla doldurmak da bulduk. Perdeler değişti, tablolar takıldı, gramofon yerleştirildi artık öğrenci evi kimsesiz bir kadının yaşadığı yere dönüşmüştü.
Derken Banu Hanım geldi. Çekimler başladı. Atladığımız birçok şey vardı mesela gözlük lazımdı. Gözlük küçük bir nesne olsa da çekimi durduracak kadar önemliydi bizim için. Bir şeyler yapmak gerekti.

biz bu işi çok sevdik

Apartman sakinlerine sormayı denedik ve bu arayışımız sonucunda aradığımız gözlüğü bulduk. Çekimlere başladıktan beş dakika sonra gözlük aldığımız teyze kucağında torunu ile gelip çocuk oyuncuya ihtiyacımız olup olmadığını sordu. Tebessüme yol açan bu konuşmalardan sonra çekimlere devam ettik. Senaryodaki son sahne için tekerlekli bir çalışma sandalyesine ihtiyacımız vardı yine birkaç daire gezdikten sonra apartmanın altında bulunan iş yerinden ödünç olarak aldık sandalyeyi. Apartman sakinlerinin yardımsever olması bakımından bu sefer daha şanslıydık. Amerikan tarzı mutfak olması üstelik evin tek odası ile banyosunun da dolu olması nedeniyle kamera hareketleriyle birlikte kadrajda görünmemek için gösterdiğimiz çaba, kameranın hareketine göre bir o tarafa bir o tarafa yönelmek zorunda kalışımız evin bizim için en kötü yanıydı ama buda halledilemeyecek bir sorun değildi. Günün sonunda Banu Hanım’ın samimiyeti ile çekimleri rahatça tamamladık ve çekim bitince de Banu Hanım’ı yolcu ettik.
Her şeyin güzel olması nedeniyle içimiz rahat bir şekilde oturmuştuk ki koltuğa yeni bir şey fark ettik; evin eski haline getirilmesi gerekiyordu. Eşyaları taşıdık, eski yerlerine yerleştirdik karanlık olsun diye siyah bez ile kapattığımız camlardan bezleri teker teker söktük. Çekim yorgunluğunun ardından evi eski haline getirme işlevi ile daha da yorulmuştuk. Her şeye rağmen sorunsuz bir çekim, sorunsuz bir gün en önemlisi de sorunsuz bir son olmuştu.
Henüz yolun çok başındayız ve önümüzde uzun bir yol var. İleride yapacağımız birçok işin başlangıcı olan bu çekimi az bilerek amatör ruh ile gerçekleştirdik. Amatör ruh sadece bir işi sevdiği için yaptırır insana ve biz bu işi çok sevdik…
Bize destek veren herkese sonsuz teşekkürler…

Çılga GÜREL

 

Önceki İçerikCemile
Sonraki İçerikHolivud’un Ötekisi Türkler ve Müslüman Kalabilenler

Yorum

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen adınızı buraya giriniz