SANATIN EMEKLİLİĞİ YOK

Banu ATİK kimdir?
1968 Fatsa doğumluyum. İlk orta ve lise dönemim Yozgat Yerköy ilçesinde geçti. Liseyi orda bitirdikten sonra 1984’de Gazi Eğitim Fakültesi Resim –İş bölümüne girdim. Okulu bitirdikten sonra öğretmenlik yapmak gibi bir niyetim yoktu aslında. Çizgi film sektörü yeni yeni ayaklanmaya başladığı dönemde Ayrancıda “ABC Animasyon” diye Türkiye’nin bilinen ilk animasyon ve reklam ajanslarından bir tanesinde çizer olarak çalıştım. Dokuz ay kadar çalıştıktan sonra paramı alamadım. Birazda ailenin ısrarıyla zorunlu hizmet için Öğretmen Yeterlilik Sınavını kazandım ve 1990’da Trabzon merkezde bir ortaokulda ilk öğretmenlik mesleğime başladım. Üç yıl orda öğretmenlik yaptım. Daha sonra Yozgat Lisesinde üç yıl öğretmenlik yaptım. Kayseri güzel sanatlar lisesine atandım beş sene orda öğretmenlik yaptıktan sonra Samsun Güzel Sanatlar lisesine gittim ve orda da üç yıl öğretmenlik yaptım.

Çok gezdim, çok yoruldum ve sonunda tekrar yurda döndüm.

2004 yılından beri de Ankara Güzel Sanatlar Fakültesinde resim öğretmenliği yapıyorum. Buraya gelince drama eğitmenliği de yapmaya başladım. Drama dersleri o tarihlerde ilk kez liselerde ve ilkokullarda ders olarak konulmaya başlanmıştı kitabı da öğretmeni de yoktu. Milli eğitimde beni drama dersi yazarlığı için geçici görevli olarak aldı. Beş yıldır da milli eğitim bakanlığı yazarlık komisyonunda çalışıyorum. Bunların haricinde tiyatro ile yakından ilgileniyorum.

Resim yeteneğinizin nasıl farkına vardınız?
Sanat sevdası insanın genlerinde var. Geliştirmek eğitimle olur ama genlerde o sevda olacak. Üç-dört yaşında çok çamura bulanarak eve gelirdim. Kapının önüne beni bıraksınlar da derdim çamurla uğraşayım çamura şekil verme arzumu hatırlıyorum hayatımın en mutlu anları… Bir yere gezmeye gittiğimizde çocuktur çabuk sıkılır önüme kâğıt kalem boya koyduklarında saatlerce yokmuşum gibi sesimin çıkmadığı anlar olurmuş ailem anlatır. Şu anda devlet tiyatrosunda oyuncu bir kuzenim var onunla beraber okula başlamadığımız yaz dönemlerinde onu giydirdiğimi, annemin babamın kıyafetleriyle süslediğimi, elini yüzünü boyadığımı ışıkları kapatıp sonra o zaman kalem lambalar vardı kalem lamba ile ben bir şeyler söylerken kuzenimin oynadığını hatırlıyorum. Şimdi bu bize öğretilen bir şey değil. Bizim içimizden gelen bir şeydi. Şanslı bir aileye sahibim, ailem bunları görüyordu. Belli Banu’nun yolculuğu resimle olacak diye düşünüyordu. Onların yönlendirmesiyle şanslıyım bu anlamda istediğim yerdeyim şuanda istediğim işi yapıyorum.

Meslek Seçiminizde gelecek kaygısı yaşadınız mı?
Baştan belliydi benim yolum. Ben şanslı biriyim tiyatro ve resim yapan bir annem, babam var. Teyzelerim özellikle anne tarafımda bir araya geldiklerinde hepsi bir çalgı aleti çalar, sesleri güzeldir. Ve biz bir araya geldiğimizde oturduğumuzda nasılsın falan diye değil de şarkı söyleyerek bir ritim tutarak küçük gösteriler yaparak zaman geçirirler. Ailem bu şekildeydi o yüzden çok şanslıyım ama herkes benim kadar şanslı olmayabiliyor. Bir sosyal sorumluluk projesine katılacağım bu çok önemli çünkü ben başka illerde de çalıştığım için orda olan sıkıntıları da biliyorum. Sanatta yetenekli olup şartları olmayan çocukları hem maddi, hem manevi, hem de eğitim açısından destekleyen bir proje. Bende gönüllü olarak çalışmak istiyorum. O yüzden bu işe sevdalanmış hatta bu anlamda tiyatro sevdalıları da varsa çaktırmadan onları da gözlemleyip bir şekilde arkadaşlarım veya bulunduğum ortamda destekleyecek kişileri arayarak yönlendirmeyi de düşünüyorum. Bu tip projelerde yer alarak benim şartlarımda olmayan insanlara ama yetenekli ya da sanat alanında ilgili insanları desteklemek için bu projede yer alacağım.

Ne tarz resimler çiziyorsunuz?
Bana sürrealist diyorlar ama ben sürrealizmin tam içerisine giren biri değilim. Ağaç formunu, dokusunu farklı formlar içerisinde kullanmayı seviyorum. O yüzden gerçek üstücü diyelim kısmen… Manzara, çiçek, böcek yapmıyorum daha soyut çalışmalar yapıyorum.

Bazı sanatçılar unutulmamak adına sanat ile ilgilendiğini söyler, sizin resim yapmakta böyle bir amacınız var mı?
Hiç öyle bir amacım olmadı. O âmâcıda pek anlamış değilim. Unutulursun sen insansın, unutulmamak için tarihe baktığınızda kimse bir şey yapmamıştır aslında. Böyle bir şey olamaz. İşim bu kendimi böyle ifade ediyorum. Paylaşmak gibi kaygımda çok fazla yok. Ticari bir kaygımda yok tabii ki para kazansam çok güzel olur. Neden resim çiziyorsun sorusunun cevabını veremem sana neden bilmiyorum ama ben resim yapıyorum sadece. Unutulmamak kaygısı da bana çok yapay geliyor. Arkadaşlarımın evlerinde de var çalışmalarım ama beni hatırlasınlar diye değil anılarımla yaptığım bazı resimler var ortadan kaldırmak istiyorum sadece o yüzden arkadaşlarıma veriyorum mesela.

Tiyatrocu kimliği ile Banu ATİK kimdir?
Trabzon’da Hüseyin Kazak Kültür Merkezinde “Besleme” adlı Ülker Köksal’ın bir oyununda ilk tiyatro tecrübemi yaşadım. İlk eğitimimi de Trabzon’da Trabzon’un devlet sanatçılarından aldım. Daha sonra bunu Yozgat da o zamanın milli eğitim müdürü Ömer Bey bütün resim, müzik ve beden eğitimi öğretmenlerini spor salonuna topladı “Bütün branşları bir tarafa bırakın ben ne yaparsam sizinle yaparım, güzel şeyleri sizinle çıkarırım “dedi ve bizden projeler istedi. Benim projemde Yozgat ili ve ilçelerinde bulunan tiyatroyla ilgili öğrencileri toplayıp onlarla bir festival programı hazırlamaktı. Yozgat’ın ilk tiyatro festivali yaptık. Bir ekip kurduk bu işle ilgili öğretmen arkadaşlarımla beraber on bir ilçeye ulaştık. Bize araç verildi insanlar verildi size olanak sunulunca yapılıyor böyle şeyler. Ve biz o sene muhteşem bir tiyatro festivali yaptık. Yani Yozgat’ta hiç tiyatro izlemeyenlerin bile tiyatro izlemesini sağlayacak bir proje yaptık. Bulunduğum okullarda genellikle tiyatro benden soruluyor bir şekilde.

insan ilişkilerin çok iyi

Hatta şöyle güzel bir dönüşüm olmuştu. Samsunda öğretmen olduğum sırada bir eğitimle ilgili bir proje vardı orayı dolaşırken bir çocuk ”Banu Hocam” diye seslendi. Çocuk geldi sarıldı bana hiç hatırlamıyorum. Beni hatırlamadınız mı dedi. “Özür dilerim hatırlayamadım” dedim. Öğrencim olduğunu düşünemiyorum bile… Yozgat’ta çok sıkıntılı bir çocukmuş o benim bulunduğum lisede. Ne oldu bilmiyorum bir ders sırasında tiyatroyla ilgilenir misin diye sormuşum ve onu benim oynadığım Besleme oyununu ben orada öğrencilerimle de çıkarırken ona da kapıcı rolünü vermişim. Ve şöyle söylemişim “Çok sosyal bir çocuksun sen insan ilişkilerin çok iyi…” ailesi hep sorun getiren bir çocuk olduğunu söylemiş. Bunu hiç unutmamış. Böyle demek ki bu işler. Uluslararası ilişkiler okumuş ve amatör tiyatro yapıyormuş hala. Hatırlamam mümkün değil ufak tefek bir çocuktu büyümüştü. Yıllardır bilmiyorum çocuğu. Samsunda kendim için tiyatro yaptım. Samsun büyükşehir Belediyesi’nin öğrencisiyim hem de oyuncusuyum. Sonra orada özel bir tiyatroda Düşevi’nde oyunculuk yaptım. Buraya geldiğimde ise Düş kapanı beni kaptı.

Tiyatro yaparken sahnede yaşadığınız unutamadığınız bir anınız var mı?
Yirmilik dişimi çektirmiştim, dikişliydi hatta dişim. Dişimi çektirdikten İki gün sonra bir hafta konuşmamam gerekiyormuş çok köklü olduğu için parçalayarak aldılar konuşmamam gereken bir durumda benim bağırmam gereken bir sahnem vardı. Dikiş yırtıldı. Ogün sahnede acıdan ağzımdaki kan tadını hissetmedim. O şekilde oyunun sonunu getirmek benim için zor oldu.

Resim ile tiyatro arasında bir tercih etme durumu yaşadınız mı?
Ortaokulda ilk tiyatroya karşı ilgili olduğumu fark ettim. Hatta şöyle de bir durum oldu resim mi, tiyatro mu? İkisinden biri olacakta resimde kendimi daha kolay, ifade ediyordum, öğretmeninde çok etkisi var tabi. Ortaokul öğretmenim muhteşem bir insandı. Ortaokulda gördüğüm bir rüyamda hiç unutmuyorum bir tepeye tırmanmış elinde bir bayrak tutuyor resim öğretmenim, ben o tepeye tırmanıp bayrak alıyorum resim öğretmenimin elinden o kadar geleceğini gören bir rüya olamaz yani. Atilla hocam yönlendirdi beni bu konuda. Onun yönlendirmesi tiyatroyu biraz geride bıraktı çünkü çevremde çok fazla tiyatroyla ilgilenen veya tiyatroyu kurcalayacağım bir yer olmadığı için o içimdeki ortaokulda başlayan heves lise bitene kadar heves olarak kalmaya devam etti.

Tiyatro ile resim sanatını karşılaştırabilir misiniz?
Sahneyi seviyorum ben. O heyecanı seviyorum bu tarif edilemez bir duygu. Resim sanatına göre tiyatro daha çok disiplin göstermek gerekilen bir alan bence. Çünkü resimde tek başına birine bağlı kalmadığın için istediğin zaman istediğin saat, istediğin yerde çalışabilirsin ama tiyatro bir ekip işi ve onun sorumluluğu daha farklı olduğu için muhtemelen sinemada da aynı konu söz konusudur daha farklı bir disiplini var, daha sıkı bir disiplini var. Ben bazen bunu fark etmeden mesela resimlerime de aktarıyorum. Tiyatroda gecikmemek, geciktirmemek, zamanında başlanması, zamanında bitirilmesi hepsi ayrı ayrı disiplin gerektiriyor. Benim belli dönemlerim vardır resim yapmazsam depresyona giriyorum. O da herhalde tiyatronun bana kazandırdığı bir disiplin. Dolayısıyla resim yapmama gibi bir şansım yok. En büyük korkum gözlerim ve ellerimi kaybetmektir mesela bunları kaybetmedense ölmek isterim. İşin güzel tarafı birde emekliliğim yok. Sanatın emekliliği yok… Son nefesime kadar hem resim hem de tiyatro yapmak istiyorum. Beni hayatta en çok mutlu eden şeyler bunlar dediğim gibi tarifi yok.

Alkış almak çok güzel

Karşılaştırma olarak da aklıma ilk gelen disiplin olayı, birlikte üretme olayı, ben resimde tek başıma oluyorum. Bir de sunum çok farklı… Alkış almak çok güzel… Öyle kalbim ağzıma geliyor alkışta acayip mutlu oluyorum. Sırf orda onu duymak için strese girmek, terlemek hiç önemli değil o anı almak için eğer çok önde olmasaydı sonrasında tiyatro oyunculuğu gelecekti benim için. Ankara’ya geldiğim tarihlerde amatör olarak uğraştığım diğer illerdeki tiyatro hevesime burada bana göre bir amatör için son noktayı koydum. Olabilecek en güzel şeyleri yaptığıma inanıyorum. Düşkapanı sanat merkezi ile tanıştım daha sonra orada güzel bir ekip oluşturduk. Amatör tiyatroyla beraber işim olan resim uğraşımı da ressamlık adı altında devam ettiriyorum. Karma sergiler, kişisel sergiler, Ankara içi ve Ankara dışı sergilerle hayatıma devam ediyorum. Daha sonra yolculuğumda sizlerle karşılaştım bu da bana ilk tecrübe oldu. İlk kez kamera nedir, karşısında nasıl olunmalıdır bir şekilde düşe kalka o stres içerisinde sizlerle de öğrendim. Şöyle de bir tecrübem oldu tiyatro ile sinema hakikaten çok farklı kolay zor bilemem ama ben orda tiyatro makyajı yapmışım oysa sinema makyajı çok farklıymış. Mesela bu benim kendi üzerimde bir eleştirim oldu. Göz teması denilen olay tiyatroda seyircinin gözünün içine içine bakarken burada içine içine bakılmaması gerektiğini öğrendim ve tiyatroda daha çok konsantre olabiliyorum. Burada daha zor konsantre oldum beklide çalışma ortamıyla da alakası olabilir. Bu tabi dar kapsamlı bir değerlendirme. Farklı şeyler ama hakikaten eğlenceli olduğunu düşünüyorum.

“SİNEMASALI “ ve “TÖRÜNGEY” hakkında neler düşünüyorsunuz?
Öncelikle ben sizi tanıdığım için gerçekten çok mutlu oldum. Her zaman görüşmek isterim. Törüngey’de aslında ne olduğumu bilemedim. Çok hızlı bir süreç geçirdim. Ama çok iyi biliyorum ki sizin o alta çok şey beslediniz biz sadece üstte hazır bir şeyler yapmaya çalıştık. Hoşuma giden Törüngey’in sonucunun çıkarılması. Sizi tam tanımasam da benim intibaım çok güzel oldu. Ben öğrendim, öğreniyorum sizinle, mesela Törüngey’in ne olduğunu biliyorum artık. Bu bile bir şey. Sevdim de hoşuma da gitti. Çok meşakkatli, çok masraflı, diğer sanat alanlarına göre sinema. Hakikaten birde kısa sürede bir şey anlatmak çok daha zor. Yani orda eleştirirken ahkâm kesmek çok kolay ama o kadar süre içerisinde bir şeyleri anlatmak gerçekten çok zor. Bende bazen özellikle sizin filmden sonra internetten bazı kısa filmleri tıklayıp izliyorum bazen hiç anlamıyorum, bazen çok iyi anlıyorum.

MESELA, Törüngey’in ne olduğunu biliyorum artık

Sizlerle de bu süreç içerisinde birlikte olunca şimdi kısa filmlere daha başka bakmaya başladım bana öğrettiniz. Eleştirmeyi bir kısa filmi değerlendirirken bu işlerin öyle çokta kolay olmadığını öğrettiniz. Her şeyde her zaman daha güzeli olabilir bunu biliyorum. Eminim Törüngey’i ele alsanız şimdi çok daha başka şeyler çıkarırsınız ama bu bir başlangıç. Çok da güzel bir başlangıç… İsmine yakışır da bir başlangıç oldu. Ben yine sizinle beraber olmak, ne yapabilirsem size yardımcı olmak için her zaman için yanınızda olmak isterim her durumda.
Filmin çekim aşamalarında yaşadığınız ilginç olaylar var mı?
Kahve yapmıştık film de rol gereği sonra da oturup onu içmiştik. Akşam olmamasına rağmen akşamı oluşturma çabalarınız çok hoşuma gitti. Orda o flaş olayı balkondan gök gürültüsü diye fotoğraf makinesinden flaş vermeniz, yine hoşuma giden bir diğer detay. Filmde ben o flaş olayını çok merak ediyordum nasıl olacak diye. O çabalarınız çok hoşuma gitmişti. O çabalarda benim nazımdan oldu aslında akşam dönmem gerek dedim hava kararmadan havayı kararttınız.

Banu ATİK günlük hayatta nasıl yaşar?
Öğretmenlik mesleğine karşı aslında çok sıcak biri değilim. Ama bazen kalkıp kendi kendimle çok konuşurum. Bu huyum benim bütün günüme yansır ve plansızımdır. Çok planlı biri değilim anlık değişikliler yaparım. Ve yalnız yaşamama rağmen şu evde çok az yalnızlığım vardır yalnız olmak güzeldir ama bazen onu yaşayamadığım anlar vardır. Ay evdeyim bugün ne yapsam diye bir şeyim hiç olmadı yapacak o kadar çok şeyim var ki… Çok uzun ve sağlıklı yaşamak istiyorum çok şey yapmak istiyorum yaşımdan da daha genç yaşadığımı düşünüyorum. Kırk dört yaşındayım ama akran arkadaşlarımla yemek tarifi ve çocuk konuşmaktan nefret ediyorum bu yüzden gençlerle sohbet etmek, daha güncel şeyler konuşmak, hayata dair şeyler konuşmak sanatın dışında da daha içten olmak kendini rahat bırakarak yaşamak daha büyük keyif veriyor bana. Birde sesimin çok güzel olmasını isterdim çok kötü bir sesim var bu kadar şeyle uğraşmama rağmen müzik kabiliyetimin de olmasını isterdim.

Geleceğe dair hedefleriniz nelerdir?
Kırk dört yaşındayım bundan sonra canımın istediği her şeyi yapmak istiyorum. Şimdi İstanbul projesi var ona çalışmalarımı gönderdim. Tiyatro ile resmi bir arada bir sahne gösterisi yapmak istiyorum ama çok klişe bir şey olsun istemiyorum. Yaptığım tabloların bazılarında örneğin Samsundaki doksan yaşındaki ev sahibimin bende anıları ile ilgili fotoğraflar belgeler var. Bunları hikâyeleştirmek çünkü bunlardan birkaçının resme dönüştürdüm ben becerebilirsem bu hikâyeleri sahneye aktarıp böyle bir proje yapmak istiyorum. Yani tiyatro ve resmi birlikte kullanabileceğim bir proje hedefim var. Derlenip toplanırsa güzel şeyler çıkacak. Resim konusunda daha öncede söylediğim gibi gözüm ve ellerim olduğu sürece ne üretirsem kardır benim için. Tabii ki satarsam mutlu olurum ama bu başka bir şey ben sadece resim yapıyorum. Başka da bir şey yok kafamda. Birde bu mağara resimlerini tekrar yorumlamaya ilk mağara resimlerinin yapıldığı tarihi belgelemek için mağara resimlerinden yola çıkarak mekânında mağarayı yansıtabilir, kokusuyla, sesiyle onu anımsatacak böyle bir projem var. Yani yine tiyatral bir şeyler var. Ölmeden yapmak istediğim şeylerden bir tanesi de bu…

Söyleşi: Damla YILMAZ
Fotoğraf: Çılga GÜREL

Önceki İçerikTiyatroda Ahıska Türkleri ve Sürgün
Sonraki İçerikStalin’e Hediye